Aralık 28, 2010

Eğitimli Cahillik

Yani anlayabilmiş değilim. İnsan İran Cumhurbaşkanı' nı nasıl bilmez? Bir de etrafta ben üniversite mezunuyum, kültürlüyüm diye dolaşıyorsun.  Eğitim sistemimizdeki sorun da burada. Diploma veriyoruz ama komşu ülkenin devlet başkanını merak ettirecek, tesadüfen öğrenmeye neden olacak kadar sık gazete okuma alışkanlığını bile kazandıramıyoruz. Merak duygusunu nasıl oluyor da bu kadar köreltebiliyoruz aklım almıyor. Kendi mesleğim denizcilik olduğundan, denizin ortasındayken okumaya çok vakit olmasından mıdır nedir, insanın okumayınca hayatı nasıl doldurabileceğini, onca boş zamana nasıl katlanabileceğini; en önemlisi böylesine bilgisiz olmaya ve kendisine sorulan soruların önemli bir bölümüne bilmiyorum diye cevap vermeye nasıl devam edebileceğini merak ediyorum. Böyle eğitimli cahiller bir şekilde üniversiteleri kazanıyorlar, nasılsa bitiriyorlar da; bunlar okumadığından mesleğindeki gelişmelerden bi haber, yeniliklere kapalı bireyler haline gelmezler mi? İshal olan hastaya "su içme" diyen doktor, binada deniz kumu kullanan inşaat mühendisi gibi..

Aralık 16, 2010

internet esnaflığı öldürüyor mu?

Hangi dükkandan 4-5 kere alışveriş yapsan, yüzünü tanıdıklarında "hoşgeldin be abi nassın iyimin, bu da bizden olsun" gibi bir güzellik yapar, hiç olmadı bir çay söylerler değil mi? İnternetten yaptığımız alışverlerin evden çıkmadan ayağımıza gelmesi, belki bir nebze daha ucuz olması, daha fazla karşılaştırma olanağı getirilerinin yanında götürüleri de bu işte. Tamam. Yüzyüze gelmiyoruz, ben sizin için bir kredi kartı numarasından ibaret olabilirim ama; nasıl eski alışverişlerimi kayıt altında tutuyorsanız ne kadar alışveriş yaptığımın farkındasınızdır diye düşünerekten bir soru geliyor aklıma. Avuç dolusu liraları zaten dökmüşüm kasanıza, yüzlerce liralık bu son siparişimin de kargosu sizden olsa, hiç olmadı bir mausepad ne bileyim bir tane dandik not defterini ekleseniz siparişime de aidiyet duygusunu arttırsanız; biraz esnaflık yapsanız?

Kasım 28, 2010

sarhoş olma cesareti

Sarhoşa bak. En sinir  olduğum cümlelerden biri. Sarhoş olmayan, içkiden anladığı bir duble rakı, en fazla 2 bira olan tiplerin mottosu. Sarhoş olmaktan bu kadar korkmanın sebebi nedir çok merak ediyorum. Tabi her içildiğinde zurna gibi olunacak diye bir kural yok ama içki içmeyi sadece sosyal bir zorunluluk -köktendinci olmadığını, eğlenilecek insan olduğunu göstermenin yolu- olarak, kerhen icra edenler neler kaçırdıklarının farkında bile değiller bence. İnancı gereği içmeyenleri ve fazla içince kavga çıkarıp, etrafına zarar verenleri bir kenara ayırarak; kafanın güzel olmasının, sallana sallana dans edip, ağzından çıkan kelimelerin zor anlaşılır olmasına yol açacak kadar dilinin dolaşmasının, o kafayla etrafı izlemenin ve kafadan geçen saçma sapan yorumların güzelliğinin, sarhoş kafayla dalınan uykunun ağırlığını kaçırmanın yanında; insanlar sarhoş olmaktan, sızıp kalmaktan neden bu kadar korkar? Zaten hayatın ağırlığı, geçim derdi, karı(herif) dırdırı, trafik derken stresin tavan yapmış,  sal kendini alkol deryasına, aklın hiç olmazsa bir gecen uzak kalsın medeniyete. Aaaa duydun mu Ali dün gece zurna gibiymiş, Ayşe tuvalette kusmuş, Mehmet masada sızıp kalmış gibi yorumlardan neden bu kadar korkarız anlamlandıramıyorum. Aklıma bazen takılıyor: "Sarhoş olmaktan bu kadar korkan kontrol delisi insanlar hayatı ıskalamıyor mu?" diye. Yada sarhoş olmaya bile cesareti olmayan insanlar hayatta ne kadar başarılı olabilir ki? Başarının yolu biraz da cesaretten geçmiyor mu? Her adımı hesaplayarak atan, bir çekyat almak için 160 tane mobilyacı gezen, ikinci biradan sonra ben daha fazla içmiyorum diyen biri ne kadar başarılı olabilir hayatta? Tut ki başarılı oldu, gönlümce içemedikten sonra neyleyim milyonları..

Kasım 18, 2010

Fikir Ekmek

Arkadaşla Inception üzerine konuşurken "biraz saçma değil mi? rüyalarda gezmek falan" yorumu üzerine düşünmeye başladım. Nedir bizim toplumdaki bilim-kurgu olsun, fantastik olsun kurmacaya karşı olan mesafe?  İzlediğin filmin, okuduğun kitabın bile ille de gerçekleşebilir olması şart mı? Zaten hayatın getirdiği onca yük, geçim sıkıntısı, ölümler vesaire yeteri kadar gerçek değil mi? Bizde olan bu fantezi kısırlığı, gerçek olmayana olan mesafenin açtığı sorunlar neler diye düşünmeden edemiyorum. Elin oğlunun teknolojide bu kadar ileri olmasında hayal gücünün büyük etkisi vardır sonuçta. Aya çıkan mekiği geliştiren adamın üzerinde Jules Verne'nin Aya Seyahat'i etkili olmuştur muhakkak. I-phone' u geliştirenin, interneti bulanın bilim-kurgudan hoşlanmayan biri olduğuna inanamam. Hayal kurmayanın büyük düşünebileceğine, farklılık yaratacağına inanmak pek mantıklı değil kanımca. Hem hangisi daha kolay? Sokakta yanımızdan geçen herhangi birinin başından geçebilecek Issız Adam'ın mı, rüyaların içinde görülen rüyalarda insanların beynine fikir ekmeyi anlatan Inception'ın mı senaryosu? Bilim-kurguya, fanteziye saygılı olmanın, burun kıvırmamanın zamanı çoktan geldi  de geçiyor. Artık bizde de birileri fikir ekse, ne bileyim azınlık raporu oluştursa, Arzın Merkezine Seyahat etse belki bizim toplumumuzdan da teknolojik alanda yenilikler yapan, Facebook'u yaratan birileri yetişir diye konuyu bağlıyorum.

Ekim 16, 2010

Her limanda...

Ananecim bari sen yapma! "Seninki de ne güzel meslek, sürekli geziyorsun. Dünyayı gördün." En son ne zaman yüzümü gördün? Onu söylesene. Herkese de diğerinin işi kolay, keşke ben o işi yapsaydım, parası da iyi vs vs. Gına geldi artık. Ulan senelerce okuduk, götümüze kaçan deniz suyunun haddi hesabı yok hala "her limanda sevgili, denizcilik ne güzel meslek". Gittiğimiz limanda işimiz gücümüz yok sikişmekten belimize ağrılar giriyor sanırsın, 3 aydır kadın eli tutmadım ben n'aber? En son sinemaya gittiğin tarihi hatırlayamamak ne demek bilir misin? Yeni ilişkiye başladığın birine ben 6 ay yokum diyebilmek nasıldır düşün bakalım. Varsa yoksa "ama siz iyi kazanıyorsunuz." Kazanıyoruz da yiyebiliyoruz sanki; ne yapayım ben Pasifik'in ortasında dolarları? Kaç tane dvd, kaç tane playstation, laptop sığar ki kamarama? İnsanın hayattan tek beklentisinin güzel yemek olduğu bu mavi müebbet çok kolaysa gel sen yap, sevgilini de haftasonu ben sikerim artık...

Eylül 26, 2010

Pause

Araya tatil girdi, blog işi yine yalan oldu galiba.

Eylül 12, 2010

Eylül 08, 2010

Opurtünizm


Türk futbolu yine bu içten pazarlıklı, opurtünist adamın ellerinde. Herkes gelip gidiyor ama bu adam hancı. Gelip lig maçlarını izlemeye tenezzül etmeyen Hiddink ipleri bırakmış, o da at koşturuyor. Şu forvetsiz onbirin, Volkan Şen'in olmadığı kadronun başka açıklaması var mı sizce? Sene başından beri bir dakika oynamayan Zan kadroda ama  Egemen, Ceyhun Gülselam yok. Tel tel dökülen Aurelio oynarken Dortmund'da iyi işler çıkaran Nuri Şahin'in neden 18'de olmadığını biri bana anlatsın lütfen. Şimdi güç bela, bala-göte kazandık ya herşey güllük gülistanlık. Ya Belçika deplasmanını kaybeder de bir de Almanya'ya iki maçta da yenilirsek? O zaman göreceğim bu skor yazarlarını.

Eylül 05, 2010

Moonlight Sonata






Bono RTE'ye klasik müzik dinlediğinizi biliyorum demiş. Başbakan 9. Senfoni'yi melodisinden tanısın sikimi keserim ben. Adamın Tayyip Erdoğan'ın müzik zevki konusunda bilgili olması tabi beklenemez, "klasik müzik dinlemeyen biri başbakan olabilir mi?" diye düşünmüştür muhtemelen. U2'nun bu "dünya meseleleri karşısında duyarlıyız, fakirlik bitsin, çevre temizliği, yunuslar, foklar, küresel ısınma, afrika vs vs" söylemlerinin yapaylığı yanında yoksulların hakkını savunuyoruz ayağına zengin olması ayrı mesele. İyice cinler tepeme çıktı, boğaz köprüsünün bir şeridi trafiğe kapatılacakmış Bono efendi yürüsün diye. Ya medyadan falan bir kişi de çıkıp sormuyor "bu uygulama ne kadar doğru, tek şeride düşüldüğünde çıkacak extra trafik yoğunluğunda insanların çekeceği eziyeti hiç mi düşünmüyorsunuz?". Memleket memleket değil ki muz cumhuriyeti. Yarın gelsin Lady Gaga boğazı toptan deniz trafiğine kapatın tam olsun! Bu yabancılara yaranma-yaltaklanma ezikliğini anlayabilmiş değilim, anlayamayacağım.

Tercih


Referandum muvzuundan girelim olaya. Denizcilik olunca meslek oy kullanmak da yalan oldu (Diğer bütün planlı faaliyetler gibi) ama bu görüş belirtmeyeceğim anlamına gelmiyor bittabi. En baştan belirteyim, oy kullanabilecek olsam sadece yukarıdaki fotoğraf yüzünden "Hayır" oyu kullanırdım. Evet'e temizliği ferahlığı simgeleyen beyaz, "Hayır'a bokrengi. Tercih yazılı mührün yeterli gelmediği sandıklarda (ki bu büyük çoğunluk oluyor anladığım kadarıyla) oylamanın Evet yazılı mühürlerle yapılması ayrı bomba. Bir de üzerine oylamanın 12 Eylül'de yapılması, 12 Eylül'e hayır vb sloganların kullanılması ama YÖK'ün, seçim barajının hala yerli yerinde durması; özgürlük getiriyoruz derken memurun grev hakkının elinden alınması. HSYK'nın, Anayasa Mahkemesi'nin yapısında meydana getireceği değişikliklerle "yargıyı ele geçirme planı" üzerinden yapılan muhalefete iktidar partisinin (Pardon RTE) getirdiği cevap; "Avrupa'da da meclis seçiyor." Doğru, Avrupa ülkelerinde meclis seçiyor. Ama senin istediğin gibi salt çoğunlukla değil, meclis üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçiyor.  Hatta yeni anayasa yapmak isteyen bazı partiler tek başına iktidar olsalar bile yanlarına bir muhalefet partisi alarak koalisyon kuruyorlarki toplumsal mutabakat sağlansın. Ama bunlara da hak vermek lazım, nasılsa partizanca bir ortam yaratılır ve içerikten bihaber olduğundan anayasayı değil partileri oylar "Benim işçim, benim köylüm".Aysun Kayacı'ya hak vermemek elde değil.

Çorba

Yazasım var. Sadece bir konuda yazamam. Mesleğim dışında belli bir konuda uzmanlığım olmamasından, her konuya ilgi duyan meraklının biri olmamdan mıdır nedir? Başlarsam yazmaya çorbaya çevireceğim burayı da, hayatım gibi. Yazmasına yazalım ama ya yeteri kadar takipçim olmazsa? Takipçin olmazsa ne anlamı var ki? Blog dediğin bir nevi masturbasyon zaten.

Nisan 05, 2010

Startup!


Daha önceki deneyimlerimden anladığım üzere; blog tutmaya ne yeterli zamanım, ne de yeteri kadar azmim var. Okumak, yorumlamak ve takip etmek için buradayım. Şimdilik.