Mart 08, 2011

Gündoğdu (Soho Part II)


...Sarmaş dolaş asansörü çağırıyoruz, sen pantolonun üzerinden sikimi tutarken tuşlara basan ellerim titriyor. Bana ne oldu böyle diye düşünüyorum, bacaklarım çözülecek gibi. Hayatımda hiç bu kadar tahrik olup olmadığımı sorguluyorum kapıyı açarken, sen fermuarımı indiriyorsun. O kadar kontrolü kaybetmiş durumdayım ki, kapı güüüüm diye vuruyor kapanırken sabahın köründe. Hemen kapının önünde ayakkabılar bile çıkmadan diz çöküyorsun önümde, taşaklarıma attığın dil darbeleri beni duvara vuruyor sanki. Diz çökmüş durumda ağzına alırken, yukarı, gözlerimin içine bakman kontrolden çıkarıyor iyice beni; saçlarından kaçmana fırsat vermeyecek şekilde sıkıca tutup sikmeye başlıyorum ağzından. Sertçe bir girişle iyice derine iniyorum, sikimin başının aşağıya doğru kendine yol açtığını hissediyorum; gözlerinden yaşlar geliyor, kıpkırmızısın ama elimden kurtulman mümkün değil; işte deep throat bu! Çıkardığın boğuk sesler ve öğürtülerden, bacağıma sapladığın tırnaklarından anlıyorum ne kadar kötü durumda olduğunu ama durmuyorum, duramıyorum, içimden başka bir hayvan çıktı sanki... Pompalamaya devam. Yüzün ve boynundaki kırmızılık azalıyor bir süre sonra, alışıyorsun, güzel bir ritm tutturuyoruz. Elini taşaklarımda gezdirebilecek kadar düzeliyor ve yine gözlerimin içine bakmaya başlıyorsun, aşağıdan. Zaafımı buldun, bu hafif çekik tatar bakışlar beni mahvediyor, çıkardığın seslerin de etkisiyle onca alkole rağmen yaklaşık 5 dakika sonra sindirim sistemine karıştırmaya başlıyorum gelecek nesilleri.

Dizlerime inmiş pantolonumu çekip seni kaldırıyorum dizlerinin üzerinden ve öpüşerek salona geçiyoruz sarmaş dolaş. 3'lü koltuğu camın önüne çekiyorum, Gündoğdu üzerinden körfez manzarası maksat. Kondomla beraber biraları da arabada unuttuğum geliyor aklıma, üşendiğimden ve bu anın çok daha iyisini hakettiğini düşündüğümden kalkıp bir şişe Laphroaig açıyorum. Sigarayı bırakma kararını ardımda bırakıp seninle bir sigarayı bölüşüp içiyoruz körfez ışıklarını izleyerek. Seni biraz fazla yorduğumdan, ilk defa deep throat yaptığından falan bahsediyorsun. Ben viskiye çok az su ekleyip eklememeyi tartarken kafamda, sen benimkinin zaten büyük olduğundan dem vurup -doğru mu söyledi acaba?- devamında biraz yavaş davranmamı talep edip egomu coşturuyorsun. Damağımda malt ve is tadı, dolgun dudaklarından çiçeksi tadını alarak seni kendime çekip üzerindekini söküyorum göğüslerinden. Becereksiz sol elimle sütyeninin kopçasını açmaya çalışıyorum olmuyor, vazgeçip ekose eteğinin altına kafamı sokuyorum. Sarı tüyler üste doğru genişleyen üçgen şekilli alınmış, stringi yana çekip kokluyorum sadece. Kokunu alan ben yine bir heyecan dalgasına sürükleniyorum, sen stringini kendin çıkartıp kafamı bastırıyorsun kabarmış amcığına. Dilimi bızırının üzerinde gezdirip, işaret ve orta parmaklarımı içine sokuyorum; saçlarımı yoluyorsun. Engellemene rağmen kafamı kaldırıp yüzde kırksekiz alkolden büyük bir yudum alıp içine dönüyorum senin. Yüzde kırksekiz alkolün dilimde yarattığı yakıcılığı iç dudaklarınla tanıştırıyorum, inliyorsun. Dilimle, parmaklarımla keşfetmeye başlıyorum içini. Başımı yönlerdinmenden amını keşfetme işini sol elime bırakıp, dilimi kıç deliğine kaydırıyorum.Bu pembe deliği dilimle geçmeye çalışıyorum, başaramıyorum. Dilim göt deliğinin etrafında, içinde sağ işaret parmağım, baş parmağımla klitorisini uyararak, sol elim meme uçlarındayken kısa sürede zirveye çıkartarak içiyorum seni.

Soluklarının düzene girmesi ve kayan gözlerinin yerine gelmesi bir-iki dakikayı buluyor, fırsattan istifade viskimi tazeleyip soyunuyorum tamamen. Sen kalkmış durumdaki sikime bakıp gülerken elinden tutup kaldırıyorum. Sikim amının üstündeki altın sarısına, karnına sürtünerekten boynunu ve kulak memeni emiyorum; elin meme başlarımı sıkıyor. Öpüşürken tadın o kadar güzel, mırıldanmaların o kadar tahrik edici ki; duduklarından seni içime çekebileceğimi düşünüyorum. Koltuğa oturtup kucağıma çıkıyorsun; boyunlarımızı, memelerimizi, dudaklarımızı, kulak memelerimizi aşındırıyoruz karşılıklı olarak. Daha fazla dayanamayıp başını eğiyorum tekrar. Bu sefer daha soft, daha sakin yalıyorsun, bir elinle sikimi sıvazlarken diğer elin taşaklarımda küçük dokunuşlar yapıyor. Sadece başını ağzına alıp, etrafında daireler çiziyorsun. "Artık yeter" diye içimden geçirip artık sana geçirmeye karar veriyorum.

Üstüme oturmanı istiyorum; koltukta üzerime çömeliyorsun. Elinle yönlerdiğin sikimin başı girene kadar alçalıyor, sonra kısa bir soluk alıp yarağım boyunca alçalmaya devam ediyorsun. Suratında zevkle karışık ekşimik bir ifade var, tam ıslanmamışsın sanırım. Yavaş hareketlerle inip kalkmaya başlıyorsun, kısa zaman sonra ıslandığını sikimde hissediyorum. Yüzündeki ekşimik ifade kaybolurken hızlanmaya başlıyoruz, boynun ve kulakların kızarmaya başlıyor. Çıkardığımız ve çıkarttığımız sesler o kadar tahrik ediyor, amının sıcaklığı beynime öyle vuruyor ki.. Kaplıca, termal vs dahil sikimin gördüğü en sıcak ortam olduğunu düşünüyorum.  Daha aktif bir pozisyona geçmek istiyorum. Ellerinden tutup temposunu bulmuş seni yavaşlatıyorum, durdurup içinden çıkmadan seni çevirerek arkana geçmiş oluyorum. Yine içinden çıkmadan seni kucaklayıp kalkıyorum. Cama doğru gidiyorum, ellerini cama yaslayıp ayaklarını yere basıyorsun. Körfeze bakaraktan yavaştan bir ritm tutuyoruz tekrar. İnlemelerinin açık camdan duyulabileceğini düşünüp ağzını kapatmaya çalışıyorum, elimi ısırıyorsun. Cezalandırmam lazım seni; son derece hızlı bir tempoya çıkıp kıçını tokatlamaya başlıyorum, arada  memelerini sıkıyorum acıtacak kadar. "Yapma!" diyorsun ama içimdeki hayvan daha hızlı, daha sert, ve daha fazla tokat atarak sikmeye başlıyor seni; pencereden giren sabah serinliğine rağmen ikimizin vücudunu da ince bir ter tabakası kaplıyor, ensen kıpkırmızı. Ben herhalde bu yaşa kadar yaptığım en iyi sex bu diye düşünerek aynı tempoda devam ederken sen "Çok iyi, çok iyi, çok iyi" sözlerini tekrarlayarak bacakların titreye titreye boşalıyorsun. Boşalman beni de tahrik ediyor, boşalma zamanlamasını kendi ayarlayabilen biri olarak ben de gelmeye karar veriyorum ve bir adım geri atarak seni biraz daha öne eğiyor, göğüslerine uzanan ellerimi beline kaydırarak iyice ama iyice hızlanıyorum. Hızlanmamdan boşalma isteğimi sen de anlıyorsun, kesik kesik inlemelerin ve kafanı çevirip attığın bakışlar çabuklaştırıyor nihayete ulaşmamı. Soluk soluğa kıçının üstüne ve sırtına patlıyorum,  bazı partiküller Gündoğdu Meydanı' na ulaşıyor sanki...

Mart 04, 2011

Soho +


Dalkılıç'ın henüz kasetinin çıkmadığı, sadece İzmir'de tanındığı zamanlar. Poker masasında yeterince  kaybettiğime karar verip masadan kalkarak ani bir kararla üzerimi değiştirmek için eve geçiyorum. Masaya son fişleri attıktan yaklaşık 20 dakika sonra Soho'dayım. Tek başıma gittiğim mekanda gündüzden gelemeyeceğimi konuştuğum birilerinin masasına oturup etrafı kesmeye başlıyorum, İstanbulluların "İzmir'in nesini bu kadar seviyorsunuz?" sorusuna en güzel cevaplar burada! Bu kadar şık, bakımlı ve güzel hatun bir arada başka nerede bulunabilir ki? Masayla da ilgilenmem gerek biraz; "nasıl gidiyor, daha ne kadar buradasın, yolculuk nereye, parasını verelim yurtdışından bize absolut getir ve en sonunda klasiğimiz her limanda bir sevgili" lakırdıları esnasında masanın sonunda ince belli, büyük göğüslü bir esmer güzeli gözüme takılıyor. Yanımdakine sorduğum sorunun cevabı "uzak dur" oluyor, bu gece aramızda bulunamayacak olan yurtdışında okuyan kuzeninin sevgilisiymiş.

Murat Dalkılıç sahneye çıkıyor. 2-3 parça sonra her zaman yaptığım gibi; yanında partneri olmayan, ağzı açık halde Dalkılıç'ı izlemeyen, aranan gözlerle etrafını izleyen hatunları incelemeye başlıyorum. Stolichnaya'yı masada bırakıp bara geçiyor ve bir duble Chivas söyleyip daha geniş bir bakış açısına kavuşuyorum. WC'den dönen sen gözüme takılıyorsun o sırada. Gözünün ucuyla kısa bir bakış atıp yanımdan geçiyorsun, parfümün Mania. Gittiğin hemen yandaki bistroda 2 çift ve sen olduğundan boşta olanın sen olmasını diliyorum. Hayal kırıklığı; üzerindeki bakışlarımı göğsünde yumuşatıp gözlerimin içine bakarak yanındaki herife bir buse vererek doksana takıyorsun. Hemen hedef değiştiriyorum fakat arada dönüp bakmadan da duramıyorum çünkü hafif çekik gözlerin ve uzun sarı saçlarının taçlandırdığı parıldayan bembeyaz tenin aklımdan çıkmıyor. Bir daha hiç bakmıyorsun; viskiyi kafaya dikip masaya, esmer güzeline dönüyorum bir gözüm üzerinde olarak.

Sonunda gözgöze gelebildiğimiz esmerle ancak adını öğrenebilecek kadar kısa bir sohbet edebiliyorum, gardiyanın tuvalete gitmesinden istifade ile. Kısa sohbetteki gülümsemelerden bizim elemanın -gardiyan mı desem- kuzeninin çok da umrunda olmadığını anladığımdan seni aklımdan çıkarmaya çalışarak tamamen esmere odaklanıyorum. Gardiyan geliyor, gözleriyle "Yapma" diyor. Vicdanımın sesini bastırıp gardiyana bu götlüğü yapmak için biraz daha fazla alkol almam gerektiğini değerlendirip daha hızlı içmeye başlıyorum Stolichnaya'dan. Esmerdeyim ama, tamamen sendeyim. Göz kontağı sürekli hale geliyor esmerle, az biraz muhabbetimin olduğu yanındaki hatuna göz ucuyla beni işaret ederek hakkımda sorular sorduğunu tahmin ettiğimden işaretle tuvalete git diyorum. Önce o kalkıyor, çaktırmamak için 2-3 dakika oyalanıp kalkıyorum. Tuvaletin önünde hızlı bir telefon alışverişi yapıyoruz, sevgilisini söylüyor bir yandan ama benim "biliyorum, benim de var" cevabıma gülerek yarın öğleden sonra buluşalım diyor. Gel kaçalım diyorum buradan, olmaz ben masaya dönüyorum diyor. Ben lavoboda yüzümü yıkayıp saçlarımı ıslatıyorum ki zaman geçsin, masadakiler anlamasın.

Esmerin çaldırdığım telefonunu kaydetmek için kafam önde tuvaletten çıkarken karşıma bir gölge çıkıyor, kafamı kaldırıyorum, sensin. Bir anda unutuyorum diğerini. Tercihi genelde esmerler olan biri olarak sarışın bir kadının bu kadar sexi olabileceğini düşünmezdim, nefesimi kesiyorsun. Bir an tereddüte düşüyorum, bu bana fazla diye. Hemen saldırıp kısa zamanda etkilemem lazım seni. "Ben de telefonunu almak için seni bekliyordum burada." diyorum elimde telefonla, sertçe bu ne cesaret diyorsun ama gözlerin başka şeyler söylüyor sanki. Bu kadar emek bir telefon numarasını haketmiyor mu sence diyorum, nihayet gülümsüyorsun ve ergenlikten sonra belkide ilk defa bir kadınla sadece konuşurken sikim kalkıyor.  Standart kur konuşmaları sonrasında esmere yaptığım teklifi yeniliyorum, "Gel, kaçalım burdan". Buradan geldiklerinle beraber çıkmanın gerekliliğinden bahsedip, çıktıktan yarım saat sonra buluşabileceğini söylüyorsun. Telefon alışverişi esnasında tanışmış oluyoruz. Çıkıştan yarım saat sonra, sabaha karşı buluşmanın vaadettikleriyle iyice gaza gelip aniden duvara yaslayarak dolgun dudaklarına yumuluyorum, sikimi hissediyorsun haliyle. Gülerek "biraz sabret" deyip gidiyorsun.

Kaçamak bakışlarım üzerinde, masama dönüyorum. Esmer güzeli yüzünde bir soru işaretiyle beni kesiyor ama ilgimi kaybetmişim, en azından bu gecelik! Çok sevinçliyim haliyle, biri garanti diğeri yüksek ihtimal 24 saat içerisinde iki sex macerası poker masasında çok kaybetmenin getirisi. Kumarda kaybeden aşta kazanır mı bilmiyorum ama yatakta kazanıyor kesinlikle diye düşünüyor, bir votka daha doldurtuyorum kendime. Garson da 50 lira bahşişle sevincime ortak oluyor. Hedefine ulaşmış olmanın rahatlığıyla içkimi yudumlayıp dikkatimi Dalkılıç'a veriyorum:  sadece alkollüyken sevebildiğim Sezen Aksu'dan söylüyor. Çiftler birer birer dans etmeye başlıyorlar, sana bakıyorum, yapacak bir şey yok diyorsun kaşlarını kaldırarak.

Program bitiyor, önce siz kalkıyorsunuz. Sevinçten payıma düşenin çok fazlasını veriyorum hesaba. Arabalara bölüşüyoruz, esmer ve gardiyanı da benim arabama düşüyorlar. Dikiz aynasından kaçamak bakışlarla çabucak Kabataş'a varıyorum. Yarınki sex macerasını evine bırakarak, aramanı beklerken vakit geçirmek üzere direksiyonu Topçu yönüne kırıyorum. Az mercimek bitmeden arıyorsun, "Ben Bostanlı'dayım". Karşıyaka sahil yolunda bakkalda 4 kutu bira ve bir kutu kondomla -evde var mı acaba?- kuşanıyorum. Amfitiyatronun önündeyim, biraz bekletiyorsun. Daha rahat kıyafetler giymişsin, kısa ekoseli etek üzerinde beyaz body ile o kadar sexi olmuşsun ki hemen orada hakkını vermek istiyorum. Sabret eve kadar diyorsun, o kadar mesafeyi hiç bu kadar hızlı gittiğimi hatırlamıyorum. Sanki 1 saniye sonra Alsancak'ta, evin önündeyiz. Apartman kapısından girer girmez duvara dayayıp -uzun ve oldukça ıslak şekilde- öpüyorum seni. Sol elimle ellerini yukarıya kaldırıp sağ elimde donunla beraber parmaklarımı içine sokuyorum, ıslanmışsın. Öyle bir tahrik olmuşum ki üzerime bir ürperme geliyor. Sarmaş dolaş asansörü çağırıyoruz, sen pantolonun üzerinden sikimi tutarken tuşlara basan ellerim titriyor. Bana ne oldu böyle diye düşünüyorum, bacaklarım çözülecek gibi...

devamı bir sonraki postta, yarın.