Kasım 28, 2010

sarhoş olma cesareti

Sarhoşa bak. En sinir  olduğum cümlelerden biri. Sarhoş olmayan, içkiden anladığı bir duble rakı, en fazla 2 bira olan tiplerin mottosu. Sarhoş olmaktan bu kadar korkmanın sebebi nedir çok merak ediyorum. Tabi her içildiğinde zurna gibi olunacak diye bir kural yok ama içki içmeyi sadece sosyal bir zorunluluk -köktendinci olmadığını, eğlenilecek insan olduğunu göstermenin yolu- olarak, kerhen icra edenler neler kaçırdıklarının farkında bile değiller bence. İnancı gereği içmeyenleri ve fazla içince kavga çıkarıp, etrafına zarar verenleri bir kenara ayırarak; kafanın güzel olmasının, sallana sallana dans edip, ağzından çıkan kelimelerin zor anlaşılır olmasına yol açacak kadar dilinin dolaşmasının, o kafayla etrafı izlemenin ve kafadan geçen saçma sapan yorumların güzelliğinin, sarhoş kafayla dalınan uykunun ağırlığını kaçırmanın yanında; insanlar sarhoş olmaktan, sızıp kalmaktan neden bu kadar korkar? Zaten hayatın ağırlığı, geçim derdi, karı(herif) dırdırı, trafik derken stresin tavan yapmış,  sal kendini alkol deryasına, aklın hiç olmazsa bir gecen uzak kalsın medeniyete. Aaaa duydun mu Ali dün gece zurna gibiymiş, Ayşe tuvalette kusmuş, Mehmet masada sızıp kalmış gibi yorumlardan neden bu kadar korkarız anlamlandıramıyorum. Aklıma bazen takılıyor: "Sarhoş olmaktan bu kadar korkan kontrol delisi insanlar hayatı ıskalamıyor mu?" diye. Yada sarhoş olmaya bile cesareti olmayan insanlar hayatta ne kadar başarılı olabilir ki? Başarının yolu biraz da cesaretten geçmiyor mu? Her adımı hesaplayarak atan, bir çekyat almak için 160 tane mobilyacı gezen, ikinci biradan sonra ben daha fazla içmiyorum diyen biri ne kadar başarılı olabilir hayatta? Tut ki başarılı oldu, gönlümce içemedikten sonra neyleyim milyonları..

Kasım 18, 2010

Fikir Ekmek

Arkadaşla Inception üzerine konuşurken "biraz saçma değil mi? rüyalarda gezmek falan" yorumu üzerine düşünmeye başladım. Nedir bizim toplumdaki bilim-kurgu olsun, fantastik olsun kurmacaya karşı olan mesafe?  İzlediğin filmin, okuduğun kitabın bile ille de gerçekleşebilir olması şart mı? Zaten hayatın getirdiği onca yük, geçim sıkıntısı, ölümler vesaire yeteri kadar gerçek değil mi? Bizde olan bu fantezi kısırlığı, gerçek olmayana olan mesafenin açtığı sorunlar neler diye düşünmeden edemiyorum. Elin oğlunun teknolojide bu kadar ileri olmasında hayal gücünün büyük etkisi vardır sonuçta. Aya çıkan mekiği geliştiren adamın üzerinde Jules Verne'nin Aya Seyahat'i etkili olmuştur muhakkak. I-phone' u geliştirenin, interneti bulanın bilim-kurgudan hoşlanmayan biri olduğuna inanamam. Hayal kurmayanın büyük düşünebileceğine, farklılık yaratacağına inanmak pek mantıklı değil kanımca. Hem hangisi daha kolay? Sokakta yanımızdan geçen herhangi birinin başından geçebilecek Issız Adam'ın mı, rüyaların içinde görülen rüyalarda insanların beynine fikir ekmeyi anlatan Inception'ın mı senaryosu? Bilim-kurguya, fanteziye saygılı olmanın, burun kıvırmamanın zamanı çoktan geldi  de geçiyor. Artık bizde de birileri fikir ekse, ne bileyim azınlık raporu oluştursa, Arzın Merkezine Seyahat etse belki bizim toplumumuzdan da teknolojik alanda yenilikler yapan, Facebook'u yaratan birileri yetişir diye konuyu bağlıyorum.